1.8.07

Sanatçılar

Alice Miceli:

Brezilya’lı video sanatçısı Alice Miceli sinema diline yakın duran video çalışmaları üretmektedir. Sergide gösterilmesi düşünülen 2 çalışmadan ilki “Küçük beyaz Ev”isimli 2005 tarihli çalışmadır. Bu video, 37 dakika süre boyunca bize kameranın gözünden ağır tempolu bir yürüyüşü ve beraberinde brezilya kökenli anonim eski bir halk şarkısının yükselen nakaratı eşliğinde göstermektedir. Polonya’daki Nazi toplama kampının yakınlarındaki köy Chelmno-nad-Nerem’e odaklanan bu yürüyüş şarkının geçmişe aitliği, kamerayı tutan sanatçının bu tarihsel önemli bölgedeki fiziksel olarak varoluşu üzerinden bir zaman-mekan buluşması yaratarak, 2 tarihsel vaka arasında kendisini konumlamaktadır. Bu noktada yolcunun belleğine ve hatıralarına giderken, Sanatçının kısa süreli fiziksel süreci ile de uzam üzerindeki bu 2 noktanın anlam ve niteliğini tamamen değişmesine tanık olmaktayız.

Bu sergi için düşünülen ikinci çalışma ise, “Genişleyen küsüratlar” adlı seri içerisinden seçilmiştir. Bu seride ise sanatçı, bir dizi tarihsel- hazır görüntüden, (dökümanterden) hareket eden video çalışmalar ortaya çıkarmaktadır. Sergide yeralacak çalışma “video: 99,9… Meters Olympic Sprint”/99.9…....metre olimpik sprint” isimini taşımaktadır. Televizyonun Siyah-Beyaz yıllarından kalma bir olimpiyat koşusuna ait kayıtların sanatçı tarafından manipule edilmesi sözkonusudur. Burada Olimpik koşucunun başlangıç noktası ile finiş cizgisi arasında 2 keskin nokta vardır. Koşucu sınırları zorlamayı, aşmayı dener, bunu kendi hızı üzerinden gerçekleştirmeye çalışır. Peki Bunu her zaman başarıp, limitleri aşabilirmi? Sanatçı burada matematiksel bir soruyu hareketli görüntünün içine transfer eder tıpkı serinin diğer çalışmalarında olduğu gibi. Bu soru: 2 Belirlenmiş nokta arasındaki gerçek-fiili mesafe,aralık nedir?sorusudur.

Runo Lagomarsino :

Runo Lagomarsino yaptığı video-işlerde günümüz politiğinin ve sosyal çevrenin oluşturduğu iki farklı diskurdan beslenir. Bunlar bizim tarihten ve kamusal üzerinden yeniden okudugumuz şeylerdir.Burada sanatçı fomların yeninden sunumu ve beraberinde bir takım semboller ve metaforlar yaratma üzerine gider. Ozelikle sessizlik ve şiddet sergide yeralması düşünüşen iki videoda gündemdedir.

Bunlardan birisi futbol tarihine ait dökümanter görüntüler içerir. Sanatçı arşiv kayıtlarından ödünç aldığı bu görüntüyü, ses ve tekrarlarla manipüle ederek çalışmasını oluşturu. Görüntülerde bir Dünya kupası elemeleri maçı, Şilinin başkenti Santiago da 73 de gerçekleştirilmekte. Şili ve SSCB arasında oynanan maçta, Şili karşılaşmayı rakibi sahaya çıkmadan oynar ve kazanır. Ancak O ünlü Futbol sahasi Şili’ deki darbe sırasınca Cunta Rejimi tarafından farklı amaçlara hizmet etmiştir. Sili’nin milli bir başarı elde ettiği bu maç asılnda Sovyetler Birliğinin politik kimliği ile orada, o sebeplerden ötürü olmama isteği ile ilgili bir durum olarak karşımızda durur.

Bunlardan diğeri ise “Histories that nothing are” isimli video çalışması: Bir koşucuyu göstermektedir. Sanatçının kendisini silüet halinde, elinde yanan bir meşaleyi yada molotof kokteylini çağrıştıran o imge ile sonsuz looplanmış şekilde sonlanamayan koşusunu göstermektedir. Burada kahramansı bir tarihsel imge olarak koşan figür-sanatçı . Bu koşuşun referansları direnç ile ve destansı başarı biraz olsun “Ateş Arabaları” filmine diğeri ise “Cezayir’lilerin Savaşı” filmlerini hatırlatıyor.


Mehmet Dere :

Come sweet come
Gürçeşme de ki her olay kaçınılmaz bir biçimde indirgenemez bir şey şeklinde görünür,Her bir olay bir beden oluşturur,cisimleşir.Genel olarak Türkiye’nin herhangi bir yerinden farklı sonu gelmez bir düzensizliğe doğru akan bazen mantıksal dizgeye kapalı kendi içinde haklı bir varoluşa sahiptir.Sadece bir yön olarak gerçeğin tam anlamından nasibini al(a)masada kentin dokusunun dışında kalan basit,yakın güven verici olamayan bütün anlamların dışında görünürlülüğü kaybolmaya müsait herkese açıktır.Bütün verdiğimiz sıfatları yitirir.Ruh yazıya yazı sese ses de sokakta yankısı bulan aynaya dönüşür.(ölüm,cinsellik,beden,din,yazı)Duvarlar yada evler kısa bir parlamayla görünmeyen dünyayı açığa vurun bir ışığa dönüşebilir.Beklenmedik devinimin bir parçası olarak salınım halinde dolaşırsınız,gece gibi ağır ve yoğundur,bu görmeye alışık olamadığınız bir içli dışlılık üretir,gece yaşar ve böylece uzar.Elektrik lambalarının lokal sarı ışığı ve giyinmeye alışık olmayan insanların yüzleri, başıboş köpeklerin sesleri ve yoğun trafikle kesin,ve kesilen devingen bölünmüşlük hem sanatı hem gerçeği sergiler.Kendiliğindenlik.Kendiliğindenliğin tanımı budur.Durumlar, duygular, uzlaşmazlıklar olarak sesli ,hızlı ve zarif dışarının el altından bastırmış olduğu tüm kuşatılmışlığa rağmen (kırılıp) yansıyan bir fark olarak kendini ele vermesidir.İçtenlik yada ruh olarak kopya etmez belirtir. Okunmaya sunulmuş dünyada içinde gerçekleştiği boşluğu anımsatmak istercesine bir yolculuk sunar.Bu kendini armağan eden bir canlı ve doğal bir kaçamaktır.Bu şimdi de yaşayan çingenelerin zamanı ve mekanıdır,kavranılacak merkez yoktur,serbestlik ,iç içe girmişlik,sarsılmaların evlerin ve yüzlerin arasında “şeylerin” tersine dönüşünün sayısız ışıltılarıyla dolu dünyanın geçiş yönü.
http://www.derece.blogspot.com/
http://www.come-sweet-come.blogspot.com/


Esra Okyay:
Dünya Yalan Söylüyor
“…Bu proje gazetelerden seçtiği politikacıların görsellerinden yararlanarak yaptığı suluboya resimler üzerine bu sloganı yazarak oluşturduğu bir dizi resimden oluşur. İşin adı ise bir dönem türkiye’de oldukça popüler olan Mor ve Ötesi grubunun “Dünya yalan söylüyor” parçasından geliyor. Bu gün insan hakları, demokrasi gibi kavramların ne kadar söze dayalı olduğunu. Hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin Irak savaşının gözümüzün önünde gerçekleştiğini yanlızca izliyoruz. Gerçek olan biten adaletsizlik kimseden gizlenmeksizin açıkça yapılırken öyle bir dil hakim ki herşey bilinir ama engellenemez bir durumda akıp gidiyor. Dünya açıkça hiç olmadığı kadar “görerek” “görmezden geliyor”. Sanatçı günlük yaşantımız içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin sosyal problemler ve adaletsizliğin farkına varmamızı sağlamanın yanında bu türden sanat pratiklerinin hızla arttığı, tartışıldığı gözönüne alındığında bu halkaya aktivist, müdehaleci bir kanaldan değil galerinin söz söylemeye izin veren yapısını kullanarak katılıyor. Sistem içinde sözünü aslında estetik olanla birleştirerek ve bilindik bir dil kullanarak, entellektüel birikim ve bilgi gerektiren güncel sanata ilişkin alışılageldik yoldan daha geleneksel olana kayarak aslında gerçek risk alıyor.”(x) (x) Elmas Deniz’in Esra Okyay hakkındaki yazısından.

Jari Silomaki:

Günümüzde Fotoğrafik çalışmaların boyutlarının, büyük yağlıboya resimleri çağrıştırması,onlardaki gibi renkli ve ışıltılı görüntülerinin fotoğrafı tercih eden genç kuşak sanatçıların işlerinde tercih edildiğini görmekteyiz. Ancak Jari Silomaki dönemdeşi bir çok genç sanatçının aksine hala fotoğrafın ilk dönemlerindeki, siyah-beyaz ve küçük boyutlu, yaşamı nakşeden haline inanmakta. Burada söz konusu edilen seri Jari’nin ilk sergisinden, büyükkannesinin barışçıl yaşamından, mahzendeki patatezlerden, oturma odasının duvarına vurmuş ışıktan ve yaşlı bir kadının hayatı ve onun sona doğru yakınlaşması düşüncesinden besleniyor. Jari’nin burada tercih ettiği yöntem küçük fotoğraflar ve anlatımcı müdahaleler olarak kendisi tarafından iliştirilmiş el yazıları. Rehearsals for adulthood_ Büyümek için provalar-serisi ise büyümenin acılı-sızılı süreçlerine odaklanır. Buradaki ana hikaye çizgisi: Genç oğlanın kızlar ile arkadaşlık yada ideolojik kimliğe dair eksiklik noksanlık hissi gibi durumlarla kendi kendine boğuşmasıdır. Bu noktada fotoğraf: bir anlatıcının tercihleri ile bahsetmek isteği, trajik ve komik manzaraları olarak sanatçının yaşamına odaklanır.

Halil Vurucuoglu:

Yalın, kestirme, pürüzsüz ve katmansız haliyle spreyle mekanlara bıraktığı şablon-resimleriyle tanınıyor. Gerçi bu tanımlama bile galeri dışarısındaki genel sokak yaşantısına sıçradıkça anonim bir iz olarak saedece el altından fısıltı olarak Halil Vurucoğlu ismini kulağımıza imliyor. Şablon ürerimi graffiti den farklı olarak kimi yerde bir nakkaşın veya kaatı sanatçısının el işciliğinide işaretliyor. Beyaz karton yuzey içerisinden, uzun uğraşlar sonrasında ozenle çıkartılmış, kesilmiş alan tüm dinginliğiyle iç mekanda, stüdyoda yada sanatçının tercihiyle galeride dingin haliyle yeralırken dışarıda ise hızlı ve anında bir patlamaya güce dönüşüyor. Halil sokağın kaba tekinsiz jargonu ile, ustalık geleneğinin referansları ile de iç mekanlarda tercih ettiği suluboya tekniğindeki gibi konsantrasyona dayalı bir el işçiliği, tekniğin saydamlığından ve esnekliğinden kaynaklı zerafeti, tek vücutta biraraya getiriyor.


Merve Şendil_Underscene project:

“Underscene Project, profesyonel anlamda dolaşıma girmemiş grupların her türlü kayıtlarının ve bunlarla bağlantılı materyallerinin derlenip arşivlendiği büyük ve kapsamlı bir havuzdur(geliştirilebilir açık arşiv).
Bu açık arşivleme aynı zamanda ,herhangi bir plak şirketine bağlı olmaksızın müzik yapan(cover grupları da buna dahil olmak üzere) grupların kendi başlarına ve kendi imkanlarıyla yaptıkları kayıtları, konserleri, konser afişleri, flyerları ve bunun gibi yan materyallerinin derlenmesini de içine alır.
Underscene Project’in galeri içinde arsiv sergilemesi, grup prezantasyonlari ve bu prezantasyonlardan elde edilecek verilerin çesitli yayin organlarinda yayinlanmasi ve orta vadede çikarilacak “

http://underscene-project.blogspot.com/

Nejat Satı:

Nejat Satı, üretim sürecinde gündelik objeler üzerinden hareket ediyor. Onlara dikme, yapıştırma ve onarma gibi ucuz sanayinin referansları ile mudahaleler ediyor. Kullandiği malzemeler Avrupadaki „1euro-shop“larin bir benzeri olan „herşey 1milyon“ dükkanlarından bulduğu ya da sahaflar, kumaşçılardan elde ettiği kimi zaman yarı-atık malzemeler. Bunlar üzerine bir terziymişcesine yada kimi zaman da ayakkabı tamircisini andıran, nesne-tamircisiymişcesine eğilmekte. Burada aslında toplumun, maliyet, geçim ve sosyal yaşam olanaklılıkları üzerinden genç sanatçının kendisininde şu günlerde yaşadığı bir açmaz ortaya çıkıyor. Sanatçının kullanmış olduğu tüm bu malzemeler ucuz-maliyet ve yaşamı asgari şekilde devam ettirme temelli bir sınıfsal yapının reflekslerinden besleniyor.Beslenmenin haricinde de sanatçı bunu tamamiyle benzer şekilde yaşıyor. Bu sınıfsal umutsuzluk genç sanatçının duruşunada yansıyarak, eyleme olan inancını da sarsıyor. Bu bakımdan Nejat Satı, 2005 yılından buyana sanat pratiği içerisinde aktif bir şekilde üretmemeyi tercih ediyor. Sanatçının üretme umudu bağlı olduğu devreden kısa devrelerle alevlenip sonrasında tekrar kaçıyor. Bu tamamiyle yaşamsal ve insanı kararsızlığın beslediği işlerden-performanslar biri de Nejat Satı’nın çevre esnafından topladığı bozuk, yırtık 1milyon lira.ları özenle hatta hastalıklıca vakit ve emek harcayıp tamir etme uğraşına girmesi. Genç Sanatçının erken kaybolan umudu, üretim, emek, karşılık meseleleri ve sanat piyasası arasında bir nebze boğulmuş ve ertelenmiş, ileriye ötelenmiş durumda. Bu noktada Sanatçı sergi içersinde yapıtı ile bir durum yaratmaktan çok kendisinin bir „durum“ olarak yer bulacak. Sergileme, bir genç-sanatçının ağzından, çok hızlı bir çıkış içerip kısa sürede inişli-çıkışlı hale gelen ve gündelik yaşam ile zeminini bir türlü sirkülasyona sokamayışın dökümantasyonuna odaklanacak. Sanatçıyla işleri ve süreci üzerinden yapılmış bir mülakat, para-değiş-tokuş ve onarım üzerinden işleyen performansın belgeleri ile beraber sunulacak.

Hiç yorum yok: